Başarma isteği!
Biz insanların doğasında var olan ve büyük haz veren duyguların başında gelir. Bir başarı elde ettiğimizde ruhsal ve fiziksel ölçüde kendimizi çok iyi hissederiz. Bu durumu daha çok sporcularda gözlemliyoruz. Herhangi bir ödülün olmadığı müsabakalarda galip geldikten sonra duyulan bir şeyleri başarmış olma hissiyatı ve bunun getirdiği mutluluk bize bu kuramın doğruluğunu gösteriyor.
Peki bir sporcunun başarılı olması için sadece fiziksel,taktiksel ve tekniksel konuda iyi olması yetiyor mu? Ya da bu etmenlerle beraber kendimizi “başarmam lazım, kaybedemem” moduna sokup çok fazla hırslandırmak bizi iyi bir sporcu yapıyor mu ? Hadi gelin bu konu hakkında biraz konuşalım.
Performans ve spor psikolojisi arasındaki ilişki
Spor yaparken kendimize sorduğumuz ilk soru “Maksimum performansımı ortaya koyabilecek miyim?” oluyor. Bu amacımızı gerçekleştirirken hem fiziksel hem de zihinsel olarak büyük bir efor sarf ediyoruz. Yapılan çalışmalar sonucunda dünyada insan vücudunun bir limiti olduğu ve sporcuların kuvvet, hız, çabukluk, patlayıcı kuvvet gibi yeteneklerinin bir noktaya kadar gelişebildiği kabul edilmiştir. Peki limitlerimizi bir tık daha nasıl aşabiliriz ? İşte bu noktada zihinsel yeteneğin kullanılmasının limitlerimizi daha da zorlayacak diğer bir faktör olduğu açıklanmıştır. Yani bir sporcu maksimum sınırına ulaşmak için fiziksel ve beceri kabiliyetinde son noktaya ulaşsa bile psikolojik ve mental olarak hazır olmadığı sürece en iyi performansını gösteremez. Bu yüzden psikoloji biliminin alt dalı olan Spor Psikolojisi’nin kesinlikle sporcunun hayatında yer edinmesi gerekiyor.Spor psikolojisinin en önemli özelliği bilimsel olmasıdır. Sporcuların psikolojik gelişimlerine ve sağlıklarına olan etkileriyle ilgilenmekle beraber psikolojik faktörlerin sporcuların performanslarına olan etkilerini bilimsel verilere dayanarak araştırır ve bunları bir sonuca ulaştırarak sporcunun hayatına entegre eder.
Spor psikolojisi yaklaşımı ile kinezyofobi önlenebilir mi?
Spor psikolojisinin performans yönünden gelişim sağladığı gibi sporda yaralanmayı önlediğini ya da yaralanma sonrasında hızlı toparlanmayı sağladığına dair çalışmalar da mevcuttur. Özellikle yaralanma sonrasında sporcularda hareket etme korkusu (kinezyofobi) çok karşılaşılan bir durumdur. Eğer sporcu kinezyofobi yaşıyorsa bu durum onun spora dönüşünü geciktirebilir hatta engelleyebilir. Bu durum sporcuda psikolojik bunalıma sebep olur. Bu bunalım ile beraber özgüven, odaklanma, sosyal çevreyle uyum, kararlılık vb. karakteristik özelliklerde noksanlık başlar. Kendini durmadan strese sokar ve vücudunun hormonal sistemini bozarak çeşitli hastalıklara neden olur. Yani bir kinezyofobinin hareket kısıtlılığı ile birlikte nelere mal olabileceğini gördük.Peki böyle bir durumu önlemek için nasıl bir yol izlemeliyiz ?Aslında yapılması gereken sağlık profesyonelleri olarak tek bir çatı altında toplanarak sporcunun iyilik halini maksimuma çıkarmaktır.
Fizyoterapist, diyetisyen, antrenör ve bu konuda en önemli görevi üstlenen spor psikoloğu, multidisipliner bir çatı altında toplanıp birbirini bilgilendirmeli ve sporcuyu sanki bir yapboz gibi düşünüp eksik parçaları ortak çatı altında tamamlamalıdır.
Bu şekilde multidisipliner bir yaklaşım ile sporcunun
Kendi performans limitini aşabilmesini,
Motivasyonunu arttırması ve uzun süreli devamlılık sağlamasını ,
Sakatlıktan geri dönüşünde sağlıklı bir şekilde ilerlemesini,
Kişinin kendini keşfetmesini ve yönetmesini ,
İletişim becerisinin artması ve sosyal çevreye adaptasyonunu,
Olumlu düşünmeyi ve stres ile baş etme,
gibi fiziksel ve psikolojik yaklaşım ile onu daha ileriye taşıyabiliriz.
"Limiti koyan zihindir. Zihin bir şeyi yapabileceğini kestirebildiği kadar başarılı olur. Yüzde yüz inandığın sürece her şeyi yapabilirsin.”
Arnold Schwarzenegger
Lifeon Concept
Comments