Ağrı nedir?
Ağrı, kişinin günlük yaşamını kısıtlayan sıkıntı verici bir histir. Günlük yaşantıda insanların olumsuz olarak tanımladığı bu his, hayati konuda bizim için önemli olabilir mi? Yani yaşantımız içinde ” iyi ki ağrı var, çünkü… “ diyebilir miyiz? Hadi gelin biraz ağrının gizli dünyasını konuşalım.
Ağrı, ilk insandan beri var olan ve nasıl oluştuğu tıp dünyasında şu anda bile tartışılan bir vücutsal reaksiyon diyebiliriz. Tabi bu tanım tıp dilinde çok desteklenmeyen ve baya genel bir tanımdır. Eğer bunu daha profesyonel bir ağızdan tanımlayacak olursak şöyle bir cümle kullanabiliriz:
”Ağrı, mevcut veya potansiyel doku hasarı ile ilişkilendirilen, duyusal ve duygusal hoş his yaratmayan bir deneyimdir”
Ağrının tarihi MÖ. 6000 yıllarına kadar dayanmaktadır. Farklı uygarlıklar ağrı hakkında fikirler yürütmüştür. Fakat, Rene Descartes “ Treatise of Man ” adlı kitabında ağrıyı, beyinle ilişkilendiren ilk kişi olarak tarihte yerine almıştır (MS. 1644). Yan tarafta gördüğümüz resmin diğer bir önemi de 300 yıl boyunca geçerliliğini korumasıdır. Görüldüğü üzere ateşin ağrıya sebep olduğunu ve bu yüzden de refleks olarak ayağımızı korumak için çektiğimizi gösteren basit yapılı fakat bir o kadar da derin fikirler içeren bir görsel. Aslında bu görsel ağrıda bir devrim yaratmıştır çünkü önceden ağrının kalp yüzünden meydana geldiğini savunan hipotezler hakimdi ve bu görsel o hipotezleri çürüttü. Peki bu görsel ağrıyı anlatmaya yeterli mi ? Bu sorunun cevabı “Yol gösterdi fakat izah edemedi” olurdu.
Ağrı size ne ifade ediyor ?
Aslında bu konuya biraz modelleme yaparak düşünelim. Örneğin parçaları birleştirilmemiş bir yapboz yapacaksınız .Bu yapbozun yaklaşık 10 dakika süreceğini varsayalım . Yapbozu normal bir ortamda rahat bir şekilde 10 dakikada güzel bir şekilde tamamlayabilirsiniz. Peki elinize sürekli elektrik şok uygulansaydı, yapbozu yapmanız ne kadar sürerdi? Daha uzun değil mi? Çünkü ağrı dikkatinizi dağıtırdı. Aslında belki de dağıtmazdı. Bu sizin ağrıyla nasıl başa çıktığınıza bağlı. Ağrı bazı insanların dikkatini dağıtır,işlerini daha kötü ve uzun sürede tamamlamasına sebep olur. Bazıları ise kendilerini ağrıdan uzaklaştırmak için işlerini kullanır. Bu kişiler işlerini, acı çekerken, çekmedikleri zamana göre daha hızlı ve daha iyi yaparlar . Bazı insanlar ise dikkatlerini acıdan uzaklaştırmak amacıyla bir şeyler düşünürler. Peki farklı insanlar aynı ağrı verici uyaranlara maruz kalmalarına rağmen ,nasıl oluyor da ağrıyı çok farklı şekillerde deneyimliyorlar ?
Aslında ağrı,algı ve deneyimin birlikte ilerlediği bir sistemdir.Bu yüzden ağrının en iyi ölçüm şekli, yaşayan kişinin söyledikleridir.Ağrının bir yoğunluğu vardır. Bunu en hafiften en şiddetliye doğru giden 0'dan 10 a kadar bir ölçek şeklinde gösterebiliriz. Fakat aynı zamanda bir karakteri de vardır; keskin,hafif, yakıcı ve derin gibi.
Ağrı Beynin bir oyunu mu ?
Mesela yaralanma yaşadığınızı varsayalım. Bu esnada nosiseptör denilen, ağrıyı ya da hasarı algılayan özel doku sinir hücreleri uyarılır ve duyularımız ile ilk omuriliğe sonra beyne sinyal gönderir . Bu işlem çok hızlı gerçekleşir. Beyindeki Nöron ve Glia denen hücreler bilgiyi işlerler. Beyin çok hızlı bir şekilde bilgiyi elektriksel vurular olarak bir yerden diğer yere gönderir. Bu yolculuk beynin acı sinyaliyle ne yapacağına karar veren parçası olan kortekste ( beynin dış tarafı) biter.
Birbirine bağlı beyin hücrelerinden oluşan diğer bir sistem de “dikkat ağıdır”. Dikkat ağı, neye dikkat edileceğine karar verir. Ağrı ciddi sonuçlara sebep olacağı için ağrı sinyali, dikkat ağını hemen aktifleştirir. Bu da dikkatinizi acıya çeker. Beynin de ağrıya cevap vermesi ve ağrı sinyalleriyle başa çıkması gerekir . Bu hızlı sinyaller sayesinde elinizi sıcak fırının üzerinden çekersiniz. Aynı zamanda ağrı sonucunda “düzenleme ağları” aktifleşir. Bu ağlar endorfin ve enkefalin gibi ağrıyı bloklayan hormonların salgılanmasına neden olur. Bu hormonlar ağrı anında ya da spor yaptığınızda salgılanır ve mutlu olmanızı sağlar. Böylece acı düzenlenir ve azalır. Tüm bu ağlar birlikte çalışarak ağrı deneyimimizi oluşturur ve bununla birlikte doku hasarını önleyip; ağrının üstesinden gelmemizi sağlar. Bu anlatılan sistem hepimiz için aynıdır.Fakat, duyduğunuz acının şiddetini ve acının üstesinden gelme şekliniz farklıdır. Hadi gelin buna gerçek hayattan iki örnek verelim.
Bethany isimli genç kadın, sörf sporuyla uğraşmaktadır. 13 yaşındayken sörf yaptığı sırada köpekbalığı saldırısına uğramıştır. Saldırıdan sağ kurtulsada sol kolunu maalesef kaybetmiştir. Bu olay üzerine özel haber kuruluşları Bethany ile röportaj yapmak istemiştir. Röportajda sorulan bir soruda :
Muhabir : Köpekbalığı saldırısında kolunuzu kaybettiğiniz an ne hissettiniz ?
Bethany : O an tek düşündüğüm ya öleceğim ya da son gücümle kaçacağım. Ben kaçmayı seçtim ve kolumu kaybettiğimi açıkçası sahile vardıktan sonra farkettim. O ana kadar ağrı hissetmedim.Tek düşündüğüm yaşamak için mücadele vermem gerektiğiydi .
Şimdi ikinci örneğimize geçelim ,
Amerikalı bir işçi, inşaatta çalıştığı sırada ayağının altına çivi batıyor.Adamın canı baya acıyor.Acil olarak hastaneye kaldırılıyor ve adamı sakinleştirmek için narkotik ilaçlar veriyorlar.Adamı sakinleştirdikleri anda ayakkabısını çıkarıyorlar ve çivinin ayağına batmadığını ve hiç bir şekilde yaralanma olmadığını gözlemleniyor.
Yukarıda iki farklı örnekle karşılaştık. Biri gerçekten travmatik yaralanma yaşayan Bethany ,diğeri bir sıyrık bile olmamasına rağmen acıdan bayılan amerikalı işçi.
Şimdi size soruyorum “Ağrı beynin oyunu mu ?”
Lifeon Concept
Comentários